30 Temmuz 2025

30 Temmuz 2025 - Çarşamba

 Temmuz bitiyor olduğu için çok mutluyum. Tamam ağustos da sıcak olacak. Yaz da daha bitmedi, biliyorum. Yine de sanki ağustosun gelmesiyle sonbahara ve kışa geri sayım başlayacak ve biz yazın büyük bir kısmını geride bırakmış olacağız gibi hissediyorum. O yüzden de mutluyum. Hem bugün hava kapalı İstanbul'da, rüzgar esiyor, nem yok ve bu yüzden de çok güzel bir gün benim için. Son bir haftayı klima ile geçirebildik. O da olmasaydı ne yapardım bilmiyorum. Sıcak ve yanında nem mahvetti bizi. Sabahın beşinde bile kalktığımda hava sıcaktı ve oturduğum yerde terliyordum. Sabah serinliğini bile özledik. Gece serinliğini de özledik bu arada. Genel olarak serin olan her şeyi özledik :).

 Bizim ev giriş kat, mutfağım ve çalışma odam da yola bakıyor. Hareketli de bir sokak. Dolayısıyla gün içinde bol bol gelen giden izliyorum, aslında genelde kitap okuduğum ya da bilgisayarda / telefonda bir şeylerle uğraştığım için izlemekten çok dinliyorum. Apartman kapısı da aynı sokağa açıldığından ister istemez tüm girip çıkanı da takip ediyorum. Sabah özellikle çok erken işe giden iki komşum var, onların seslerinden saatin kaç olduğunu anlayabiliyorum mesela :O). Okullar açıkken de üst katlardaki komşunun fırlama oğlunu her gün üçte bırakan servis sebebiyle saate bakmadan saatin üç olduğunu biliyordum :O). Neyse, geçenlerde bir kadın geçiyordu camın önünden. Öyle bir çığlık attı ki, birine bir şey oldu diye dışarıya baktım gayri ihtiyari. Yanında beş yaşlarında bir çocuk vardı. O telefonda konuşurken çocuk bir şey istediği için çocuğa bağırmış, o canhıraş çığlık oymuş. Çocuk da döndü annesine "Senin Allah belanı..." diye bağırdı. Beş yaşındaki bir çocuğun annesine bu şekilde davranmasına mı üzüleyim, o çocuk o cümleyi annesine kuruyorsa, günde kaç bin defa duyuyordur diyerek çocuğa mı üzüleyim bilemedim. Bir de bela okumak benim hiç yapmadığım bir şey. Çocukken annemden ya da babamdan duyduğumu da hiç hatırlamıyorum. O yüzden ekstra kötü geldi kulağıma. Çok garipsedim.

  Reçel yemeği de yapmayı da sevdiğim için bizim evde hazır alınmış reçel asla bulunmaz. Bir ara o kadar çok yapmıştım ki, mutfakta hangi dolabı açsam reçel kavanozu çıkıyordu karşıma. Öncelikle o birikenleri bitirelim diye neredeyse iki senedir doğru düzgün reçel yapmıyordum. Şimdilerde stoku bayağı bir azalttık. O yüzden mevsimin meyvesine göre az az yapmaya başladım. Çok bekletmeden de tüketiyoruz genelde. Böyle daha iyi oluyor. Neyse, şeftaliyi meyve haliyle yemeği çok severim ama şeftali suyu ve reçeli hiç sevmem. Nereden estiyse şeftali reçeli yapayım istedim. Aklımdan değişik bir şeyler denemek geçiyordu galiba. Yaptım, daha soğumadı, sadece kaşıkla tadına baktım. Güzel olmuş ama yine de yaptığıma pişman oldum. Kendim de yapsam şeftali reçelini sevmiyormuşum, eminim artık :O). Erik reçeli yapacağım. Erik reçelini seviyorum. Geçen sene yaptıklarımın sonunu bu sabah bitirdim. Yeniden yapmanın zamanı da gelmiş. Tek sorun geçen sene hangi erikten ve nasıl yapmıştım hatırlamıyorum. Anjelik erik de olabilir, bardak eriği de. Belki ikisini de alır denerim. Tarife de bir bakacağım, belki oraya yazmışımdır hangi erikten yaptığımı :O).

Yine görüşmek üzere...

26 Temmuz 2025

26 Temmuz 2025 - Cumartesi









    Son iki gündür sokaklardaydım, gezdim. Fotoğrafları sırayla yüklememe rağmen sıraya girmedi bir türlü. Burada sırayla anlatayım, perşembe Rumeli Feneri'nde kahvaltı ettik. Oradan Atatürk Arborotumu'na gittik. En son da Çatalca taraflarında balık yiyip döndük. Bunu 35 kişilik bir grupla yaptık turu düzenleyen de annemle bendim :O). Size çok yazamadım ama arada yapıyoruz sabah gidip akşam döndüğümüz turlar. Bir de yine çok bahsetmedim galiba ama ikinci el satış uygulamalarında satış yapıyorum. Avon zaten her zaman var. Hala hem kullanıp hem satıyorum, 28 senedir :). Boş durmayı sevmiyorum, az da olsa kendi paramı da kazanmayı seviyorum. Tam zamanlı bir iş hiçbir şekilde istemiyorum ama bu tarz şeyler yormuyor beni. En azından kendi başıma buyruk oluyorum. Kimseye hesap vermiyorum, emir almıyorum. Asla bir daha maaşlı iş olmaz diye iddia etmeyim ama başımda bir müdür, patron olması fikri aklıma geldiği anda dahi geriyor beni. O yüzden çok öyle bir işe yöneleceğimi düşünmüyorum. Bir ara kokartlı rehberliği de düşünmedim değil. Arkeolog olduğum için kokart alma sürecinde eğitim saati açısından da avantajlıyım. Kurs ve sınav süreci var, o yüzden oturup iyice bir düşündüğümde tam olarak bunu da istemediğimi anladım, o yüzden bu fikirden vazgeçtim. Şimdilik yaptığım şeyler beni mutlu ediyor, bu da bana yetiyor. Çok uzun vadeli planlar da yapmıyorum. Hayatın getirdiklerine göre bir şekilde yolum çizilecektir zaten diye düşünüyorum. Su akar yolunu bulur demiş büyüklerimiz, ben de eninde sonunda gitmek istediğim yolu tam olarak bulacağıma inanıyorum. 

    Bu arada bu yaptıklarımı da pek kimseye anlatmıyorum. Sadece yakın çevrem ve daha samimi arkadaşlarım biliyor. İşten ayrılalı bir buçuk seneyi geçti, genelde klasik ev kadını modunda evde oturup sadece temizlik - yemek yapıyorum, işte bir de kitap okumayı seviyorum diye kitap okuyorum zannediyorlar. Bir de nedense bana anlamsız gelen bir fikirleri var, kendimi eve kapatmışım, inzivaya çekilmişim, sokağa çıkasım yok, neredeyse bir tür bunalımdaymışım da insanlardan kaçıyormuşum gibi tepkiler veriyorlar. Halbuki öyle bir durum değil benimkisi. Günlük işlerimi halletmek için çarşıya da, markete de, bankaya da ne bileyim kargoya da gidiyorum. Zaten bir buçuk senemin bir senesi dişçide geçti. Ayda beş altı kere dişçiye gittiğim oldu. Neredeyse 7 - 8 ay ağzımda sürekli dikişli bir bölge olduğundan belli dönemlerde dışarı özellikle çıkmadım / çıkamadım. Dikişli dönemlerimde soğuk - sıcak yiyip içemiyordum, daha yumuşak şeyler tercih ediyordum, tek tarafı kullanarak yediğim için en basit bir şeyi yemem bile kırk beş dakikayı buluyordu, yemek yemekten sıkılıyordum artık, dikişli yerler bir nevi açık yara gibi olduğundan dışarıda yiyip içersem mikrop kapmaktan korkuyordum. İnsanlar genelde bir iki dişe dolgu, belki kanal, hadi bir tane de implant için gittiğinden benim dişçi olayımın hayatımın ne kadar büyük bir kısmını kapladığını anlayamadılar. İki sinüs ameliyatı, ardından 7 diş çekimi, ardından 7 implant yapıldı. Ve zaten dişler sorunlu olduğundan çekimler de cerrahi işlemle oldu. Ve doktor beni koltuğa oturtup tüm bu işlemleri tek bir seferde yapıp göndermedi. Her yeni işlemden önce eskisinin iyileşme dönemi, dikiş alınması dönemi, ardından yeni işlem dönemini yaşadık. Bazen aynı gün bir yerin dikişini aldı, diğer bölgenin işlemini yaptı. Bazen diğer işlem için biraz daha iyileşmesini bekleyip araya zaman koydu. Bütün bunlar daha yeni bitti biliyorsunuz ve iyi ki de hepsi yapılmış. Ağız sağlığıma tekrar kavuştum ve rahat bir şekilde yiyip içebilmek, diş ağrısı çekmemek harika bir duygu :O). Neyse, paragrafımın başındaki konuya dönersem, sonuçta düzenli görüştüğüm 5- 6 arkadaşım var. Fırsat buldukça onlarla zaten bir araya geliyorum. E bütün gün evde de tek başıma oturuyor değilim. Kocam var, Hektor var, uzunca bir dönem Atahan da evdeydi, gelin namzetimiz de sık sık bize geldi, özellikle kışın soğukta çok dışarıda takılmadılar. Hepimiz evdeyken zaten kendi kalabalığımız bize yetiyor o ayrı, her gün de annem uğradı, sık sık kaynım, kayınvalidem, eltim geldi. Çağıllar geldi müsait olduklarında. Bunun dışında kalan zamanlarda da yapmak istediklerime zamanım yetmedi. Daha okuyacak onlarca kitabım, aklımda sıraya koyduğum yapılmayı bekleyen bir sürü işim mevcut. Sonuçta şunu demek istiyorum, yüzeysel kalabalıklara girmiyor olmam, insanlardan kaçıyorum anlamına ya da buna ihtiyaç duyduğum ya da bundan mahrum kaldığım anlamına gelmiyor. On üç sene boyunca iş hayatımda sonsuz sayıda boş insana ve yüzeysel sohbete, harcanmış zamana maruz kaldım. Şu an öncelik verdiğim tek şey insan kalitesi ve kaliteli zaman. Bunu da kendime yeterince sağlıyorum. Kİmse de beni zorla evde tutuyor falan değil, canım her istediğinde çıkıyorum sokağa. Ayrıca bunu diyenler sırf kendi hayatlarının boşluğunu doldurmak ya da evde kalabalık içindeki yalnız hayatlarından kaçmak için durup dinlenmeksizin insan içinde olma ihtiyacı duyuyor diye herkes de öyle yapmak zorunda değil. Sokaklarda sabahtan akşama gezmek, samimiyetsiz ilişkiler içinde oldukları insanlarla zaman geçirmek onların normali olsa da benim için öyle değil. Daha az sayıda insanla, daha doyurucu, sahteliklerden çok daha uzak, az ama öz dostlukları tercih ediyorum. Kimseye açıklama yapma zorunluluğum yok. Bunun bu şekildeki açıklamasını yapsam da beni anlamayacaklar o yüzden burada yazayım en azından dedim :O). 

Yine görüşmek üzere...









22 Temmuz 2025

22 Temmuz 2025 - Salı

    Buraya yazmış mıydım emin olamadım ama Atahan diyet yapıyor son zamanlarda. Diyetisyen takibinde. Yaklaşık iki ayda on dört kilo verdi. Biz de o diyette olduğu için normalde çok abur cubur almıyoruz, yapmıyoruz, yemiyoruz ama az önce o kahve ve meyve olan ara öğününü yaparken ben de mutfakta doğum günü pastamdan kalan kremayı kaşıklıyordum size de anlatayım dedim :O). Doğum günümde yaptığım pastanın kreması olduğu için bence diyet dışına çıkmak sayılmaz. Pastanın bir parçasıydı çünkü - daha doğrusu olacaktı -. Doğum günü olan herkesin de pastasından yeme hakkı vardır. Ayrıca mis gibi kremayı çöpe atacak halim de yok, tabi ki yiyeceğim. Bittiğinde de kabın dibini kaşıkla iyice sıyıracağım :O). Sonra da bir dahaki doğum günüme kadar bir daha asla pasta yemeyeceğim. Söz. 

   Ben de yürüyüş yapıyordum evde, yürüme bandında. Bunu anlatmıştım diye hatırlıyorum. Aldığımız çok eforlu spor aleti bozulunca (hala yaptırmadık bu arada) Çağıl'ın artık kullanmadığı için bize verdiği yürüme bandında yürümeye başlamıştık her gün. Ben "her gün en az 5 dakika yürüme" hedefiyle başlayıp neredeyse "her gün yarım saat yürümeye" kadar çıkarmıştım. "Her gün en az 1 saat yürüme" mertebesine ulaşmak istiyordum. Sonra diş ameliyatları falan araya girince bıraktığım dönemler oldu. Her iyileştiğimde tekrar 5 dakikayla başlayıp 10 - 15 dakikaya kadar çıkarıp çeşitli sebeplerle bıraktım. Kısa ya da uzun dönemli aralarım olsa da bir süre sonra tekrar başladım. Şimdi artık diş işlerim tamamen bitti. Bahanem de kalmadı. Aslında spor yapmak, enerji sarf etmek hoşuma da gidiyordu. O yüzden geçen hafta tekrar mümkün olduğunca düzenli yürümek üzere yine 5 dakikayla başlayıp 10 dakikaya çıkardım. Sağlıkla ilgili bir sorun yaşamadığım sürece de arttırarak devam edeceğim. Her seferinde 5 dakikayla baştan başlamamın sebebi de fiziksel değil psikolojik. Spor ya da egzersiz benim 45 senelik hayatımda pek yeri olan bir şey olmadığı için tembelliğe çok çabuk alışıyorum. Bir süre yapmayınca tekrar başlamak çok zor geliyor. Hele direkt yarım saat - 1 saat yapmam lazım diye kendimi şartlarsam hiç başlayasım gelmiyor. "Sadece 5 dakikacık" fikri kendimi kandırıp ikna etmemde çok etkili oluyor, tavsiye derim. Başladıktan sonra gerisi bir şekilde geliyor zaten. Ve tekrar belirteyim, 5 dakika ile amacım kilo vermek, kas yapmak, yağ yakmak değil, günlük rutinime spor - egzersiz yapmayı dahil etmek. Bunu hayatımın bir parçası haline getirmek. 

  Yine görüşmek üzere...

21 Temmuz 2025

21 Temmuz 2025 - Pazartesi

 Geçen hafta son dişçi kontrolüme gittim ve nihayet bitti! Çok mutluyum, inanamıyorum en sonunda bittiğine. Ekim de bir ara tekrar gideceğim, benim yıllarca gömük bir şekilde varlığını gayet güzel sürdürmüş ve diğer dişler çekilip ona yer açılınca kendini hemen dışarı atmış 20'lik dişim çekilecek. Çekmezsek sıkıntı yaratır dedi diş hekimim ama belki ikna ederim de doktorumu ve beklemeye de razı olabilir diye ummuyor da değilim.

    Hafta sonu hem cumartesi hem pazar doğum günü kutlamalarımızı yaptık. Kendi pastamı kendim yaptım bu seneki tek şikayetim bu. Bir insan doğum günü pastasını kendi yapmamalı bence :O). Çok güzel yaptım, çok uğraşmadım ve lezizdi ama yine de ben yapmayaydım iyiydi :O). Ailemle bir arada olmayı seviyorum, cumartesi Çağıllarla, pazar da kayın ailemle kutladık. Mutluyum...

  Hep yazacağım deyip arayı açıyorum ya, kendime kızıyorum bunu yaptığım için. Daha sık ve daha çok yazmak istiyorum. Mümkün olduğunca buralarda olmaya çalışacağım, SÖZ. Sonra yine görüşmek üzere...


11 Temmuz 2025

11 Temmuz 2025 - CUMA

 Merhaba millet, 

Yazmayalı neredeyse bir ay oldu. Her gün aklımdaydınız ama elim gitmedi bir türlü . Öncelikle bir süre çok enerjim düşüktü. Neredeyse bir hafta sadece yemek yaptım ve bulaşık yıkadım. Hiçbir şey yapmak istemedi canım. Sonra bu isteksizlik geçince tabi ki biriken bir sürü iş olduğundan onları hallettim yavaş yavaş. Dişçiye gittim geldim bol bol. Sona yaklaştıkça dişçiye gidip gelme olayı çok mutsuz etmeye başladı beni. Halbuki artık sadece ölçü alıyordu, düzeltmeleri yapıyordu, anestezi, dikiş gibi işlemler yoktu. Yani dişçinin tek zahmeti gidip gelmesiydi ama yine de gitmem gerektikçe moralim bozulmaya başladı. O süreci de bir şekilde atlattım. Hatta bugün taktı implantlarımı. Ağzımın içinde bir avuç çakıl taşı var gibi hissediyorum şu an çünkü bir senedir diş yoktu arka tarafta o boşluğa alışmıştım ama bu işin artık bitmiş olması süper :O). Haftaya kontrole gideceğim sadece. Sonra çok uzun bir süre dişçi görmek istemiyorum mümkünse. 

 Bunlar dışında bazen saatlerce kitap okudum, bazen günlerce okumadım. Yazdan nefret ettim sıcaklar bastırdıkça. Evin içi esiyor neyse ki ama camı açtıkça rüzgardan her şey uçuyor, düşüyor, kırılıyor. Kapatınca sıcak oluyor. Hiç esmediği günler cehennem gibi evi de yıksa esmesi tercihim yine de. Bütün gün cam açıp kapatıyorum ama olsun, essin. 

  Annem şehir dışında on gündür. Gün aşırı Üzüm'e uğradım. Sevdim, mamasını suyunu tazeledim. Annemin tam kapı girişinde üçlü kedi bibloları vardı. Eskiden beri gözüm vardı onlarda. Hazır annem evde yokken bir süre de bende dursunlar diye onları da aldım :O). 



Bu kedicikler eskiden Üzüm'ün arkasında, rafta duruyorlardı artık bendeler :O).
    Hektor'un ipini anlatmıştım bir ara sizlere. Hala favori oyuncağı o ip ve sabahın ikisinde üçünde, gecenin yarısında hiç fark etmiyor, biz neredeysek ipini de yanında taşıyor. Bazen sadece ipiyle oturup bekliyor bazen de oynatmadık onu ipiyle diye bize kızıp hafif uyarı ısırıkları atıyor. Sivrisinek ısırığı gibi bir şey uyarı ısırıkları ama bizi zorla oynatmak istediği için kızıyoruz. Biz kızıyoruz diye o bozuluyor. Bazen ipini kaldırıyorum birkaç saatliğine huzur bulalım diye. Sonra kıyamayıp tekrar çıkarıyorum. Evin içinde sürekli bir ip mevzusu dönüp duruyor :O). 

  Dün Atahan'ın doğum günüydü. İzin günüydü. Öğlen evde kutladık, gelin namzetimiz çok güzel bir pasta yapmıştı onu kestik. Akşam da dışarıda arkadaşlarıyla kutlamaya çıktılar. Şaka maka 25. yaşına bastı. Burada 4-5 yaşındaki hallerini anlatıyordum blogu ilk açtığım zamanlarda. Bu arada temmuzun yirmisi de benim doğum günüm. Yıllardır hiç heveslenmiyordum doğum günlerimde, geçen sene ilk defa özenesim tuttu. Komple .ok gibi geçti her şey. Hayatımın en berbat günüydü. Komple tüm hayatımın. Bu sene hiçbir beklentim yok. Oğlumla kız arkadaşı çok tatlı bir hediye almışlar. Annem gitmeden hediyesini vermişti. Kocam da benim adıma kendine ne istiyorsan al dedi ki en sevdiğim şeydir bu tarz hediyeler, dibine kadar kendime hediye alma hakkımı kullandım. Kargocular bir zamandır bizim adrese pek uğramıyordu ama şimdi yine sabah akşam beraberiz. Çağıl'la eşi de istediğim kalın, ciltli, özel basım bir kitap vardı, onu aldılar bana. Benden mutlusu yok şu an dünyada...

Atahan ve ben, sene 2001 :O). 

Blogum da 20. senesini dolduracak temmuz sonunda. Temmuzda hep en sevdiklerim doğmuş: kendim, oğlum ve blogum :O).

  Bundan sonra arayı çok uzatmayacağımı düşünüyorum. Yine görüşmek üzere...

17 Haziran 2025

17 HAZİRAN 2025 - SALI

   Az önce mutfakta su ısıtıcısının kaynaması beklerken bir yandan da bulaşık makinesindeki temiz bulaşıkları yerleştiriyordum. Kırdığım bardaklar, tabaklar şöyle bir gözümün önünden geçti. Kırdığım şeylerin yerine de hep yenisini koyuyorum diye düşündüm. Sonra bunu dostluk ilişkilerimde de yaptığımı fark ettim. Sonra vay be dedim, ne kadar derin ve felsefi bir ev kadınıyım, çanağı tabağı direkt insan ilişkilerine bağladım. Bu derinliğimi siz de görün diye, unutmadan yazmak amacıyla koşa koşa geldim, blogumu açtım, hemen sizinle de paylaşıyorum :O). 

  Dün gece taa Çanakkale'den, 22 - 23 senelik bir arkadaşım aradı. Ve ben onu, adı onunla aynı olan başka bir eski arkadaşımla karıştırdım :). Sesi de bir değişik geliyordu aslında ama uzun yıllar konuşmadığımızdan sesini unutmuş olmama bağlamıştım durumu. Neyse ki o, birkaç cümle sonra Çanakkale'den başka bir arkadaşı sordu da ben duruma uyandım. Ama bekar olan bu arkadaşıma çocukları bırakacak yer bul da görüşelim dediğim için yakalanmış oldum, kıvırma şansım olmadı :O). Neyse, yıllar sonra görüştüğümüz için o da durumu hoş karşıladı. İstanbul'a gidip geliyormuş, kaldığı yer de tam da benim dişçinin bitişiğiymiş. Günün erken saatlerinde dişçi de arayıp yarına randevu verdiğinden çarşamba görüşeceğiz. Aramasına ayrı mutlu oldum, görüşebilecek olmamıza ayrı sevindim. 

  Atahan birkaç aydır evdeydi. Bir iki güne o da işe başlayacak., evraklarını hazırlıyor şu sıralar. Ne tesadüf ki, onun iş yeri de benim dişçinin olduğu muhitte :O). İşe başlamasına sevindim, bir yandan da evde beraber olmaya da alışmıştım ama yine de işe başlayacak olmasına daha çok sevindim. Evin içinde üç kişi olmamız bazen sıkıntılı da oluyordu. Kocamı da oğlumu da çok sevsem de bazen ikisinin de evde olmadığı zamanlar kafa dinleyebilmek açısından iyi geliyordu bana :O). İdeali kocamın da bir iş bulup sabah gidip akşam gelmesi ama o biraz daha emekli modunda olduğundan bu ihtimal düşük görünüyor. Dediğim gibi ikisini de çok seviyorum, evde bir arada olmak da süper ama gündüz ev bana daha çok kalsaydı daha mutlu olurdum :O). 

 Geçen gün kocamla oğluma, ev işlerinde bana destek olmalarının normal olduğunu söylediğimde bana "hiçbir şey yapmıyorsun ki sen zaten" dediler yani hiçbir şey yapmadığım için desteğe de ihtiyacım olmadığını düşünüyorlarmış.. Sanki ben yapmıyorum da bu evin işlerini kim yapıyor çok merak ediyorum ama o ayrı bir yazının konusu olsun. Benim hiçbir şey yapmadığım günün işleri genelde kahvaltı ve yemek hazırlanması, servisi, bulaşığının toplanması, temiz bulaşıkların yerleştirilip kirlilerin makineye koyulması, genelde bir posta çamaşır yıkanması, kuruyanlar varsa toplanması, toplanmışlar varsa yerleştirilmesi ve bunun dışında etraftaki çerin çöpün, dağınıklığın, tabak çanağın, kirli örtülerin, mutfak ve banyo havlularının değiştirilmesi, çöplerin toplanıp atılmaya hazırlanması oluyor. İş yaptım dediğim günler bütün bunlara bir de toz alma, evi silme süpürme, dolap yerleştirme vb, banyo tuvalet temizlenmesi gibi işler ekleniyor. Günlük işleri bırakıp diğer işlere yönelmiyorum yani, yaptığım iş sayısını arttırıyorum. Neyse, kızdım ikisine de, siz hiçbir şey yapmayan insan görmemişsiniz, madem hiçbir şey yapmadığımı düşünüyorsunuz, haberiniz olsun pazar gününü izin günüm olarak belirleyeceğim ve gerçekten hiçbir şey yapmayacağım dedim. Ve o gün hiçbir şey yapmadım :). Kahvaltı da hazırlamadım, yemek de yapmadım, içilen suların bardakları masada durdu, tezgaha ya da makineye koymadım. Çamaşır yıkamadım, yıkadıklarımı toplamadım. Arada bir şeylere elim gitti, yılların alışkanlığı tabi ki sonuçta, bunu yaptıkça kendime o günün izin günüm olduğunu hatırlatıp yapmayı bıraktım. Hasta olup da yattığım günler dışında galiba hayatımda ilk defa gerçekten de bir günü hiçbir iş yapmadan geçirdim. Çok güzeldi ve ilginçti gerçekten. Bunu ileride de tekrarlamak istiyorum. Bu arada zannettim ki ben iş yapmayınca benimkiler yapacak, evin düzeni yine aksamadan yürüyecek. Hiç de öyle olmadı, ben hiçbir şey yapmayınca onlar da hiçbir şey yapmadı. Ertesi gün yine ben yaptım :O). Bunun böyle olacağını da biraz tahmin ediyordum aslında o yüzden hafta sonu izin yapacağım demedim, sadece pazar dedim. İki günün dağınıklığını toparlamak beni daha çok yorar diye düşünmüştüm :O). 

 Yine görüşmek üzere...

9 Haziran 2025

9 Haziran 2025 - Pazartesi

    Eeee bayram bayram dedik o da geldi geçti :O). Bayram sonrası implantların son aşamasına başlanacak. Anlayacağınız yakında yine dişçi randevularım olacak. Sürekli bu var aklımın bir köşesinde. Hiç canım acımasa da gidip o koltuğa oturmayı sevmiyorum. Ve implantların üstlerinin takılması kısmı da bittikten sonra birden derinlerden çıkıp hayatıma dahil olmaya karar veren 20'lik dişim dışında ağzımla bir derdim kalmayacak inşallah :O).

   Bugün hiç keyfim yoktu, başım ağrıyor gibiydi. Öğleden sonra ağrı kesici içtim, yattım, uyudum biraz, iyi geldi. Sonra da kalktım yemek yaptım, yedik, bulaşıkları yıkadım derken yoruldum yine. Dinlenme saatimi size yazarak değerlendirmeye karar verdim. Yazıyı bitirince de biraz kitap okuyacağım. Okuma hızım çok yavaşladı bugünlerde. Evde bir sürü işle uğraştım ve uğraşıyorum biraz onun da etkisi var. Ev işleri dipsiz kuyu - asla ve asla bitmiyor. Bazen size de yazıyorum üstten yapıyorum çok derine inmiyorum diye. Sonra tabi yapılacaklar birikiyor. En kötüsü de şu ki, bir yerden sonra kirli yerler gözüme batmaya başlıyor. Sonra bir enerjiyle her gün bir yeri yapmaya çalışıyorum. Yapamayınca bitmemiş işler silsilesine ekleniyor. Aklımda yer tutuyor. Yapınca çok yoruluyorum ama bir yandan da mutlu oluyorum, gözüme hoş görünüyor. Bu ne yaman çelişki yarabbim, yapsam mutlu ama yorgun oluyorum yapmasam enerjik ama yapmam gerekip de yapmadığım iş yüzünden mutsuz. Allah başka keder vermesin :O).

  Yine görüşmek üzere...